MAVİ KELEBEK
  Haberler
 
SEREBRAL PALSİ'Lİ ARKADAŞLARIMIZIN BASINDA ÇIKAN HABER VE RÖPORTAJLARI
AHMET ORTAARMUTÇU
HABER 01 tarih 20.11.2011, 12:18 (UTC)
 Engelli Gencin Yaşama Sımsıkı Sarılmasının Öyküsü

15 Kasım 2011 Salı 10:48

Antalya'da, 21 yaşındaki engelli bir gencin hayata sımsıkı tutunması, hayallerinden vazgeçmemesi, geleceğe dair planlar yapabilmesi ve en önemlisi yaşamın kendisine getirdiklerine rağmen gülebilmesi, görenlerin takdirini kazanıyor.

10 yıldır ayakları ile bilgisayar kullanan Photoshop, Power Point gibi programlarla hazırladığı tasarımları görenleri hayrete düşüren Serebral Palsi hastası Ahmet Ortaarmutçu, Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu İşletme Yönetimi Programı'nda eğitime başladı. Her sabah annesi Fatma Ortaarmutçu ve babası İbrahim Ortaarmutçu ile okula gelen 21 yaşındaki Ahmet, en büyük hayalinin okulundan başarıyla mezun olmak olduğunu söyledi.

'ENGELSİZ KAMPUS' PROJESİ TAMAMLANMAK ÜZERE

Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof.Dr.İsrafil Kurtcephe, 74 milyon nüfusa sahip Türkiye'de yaklaşık 10 milyon vatandaşın engelli olduğunu hatırlatarak, "Bizim de 10 saniye sonra engelli olamayacağımız konusunda bir garantimiz yok. Bu bireylerin varlığını kabul edip hayatını kolaylaştırmalıyız. Akdeniz Üniversitesi'ni engelli öğrencilerin rahatlıkla okuyabileceği bir üniversite haline getirme çabasındayız" dedi.

Engelsiz Kampus adlı proje ile ilgili bilgi veren Prof.Dr. Kurtcephe, projenin tamamlanma aşamasında olduğunu söyledi. Engelli öğrencilerin rahat edeceği yol, binalarda asansörler, spor yapabilecekleri alanlar, akşamları rahatça yürümeleri için ışıklandırma sistemi yapıldığını anlatan Prof.Dr. Kurtcephe, sözlerine şöyle devam etti: "Görme özürlüler için özel kütüphanemiz var. Bu, Türkiye'de sadece Boğaziçi Üniversitesi'nde var. Proje büyük ölçüde tamamlandı."

Akdeniz Üniversitesi'nde engelli öğrenci sayısının 100'ü aştığını da anlatan Kurtcephe, sınıfların, sosyal tesislerin, yemekhanenin ve yurtları engelli öğrencilerin rahatlıkla kullanabileceği alanlar haline getirdiklerini ifade etti.

BAŞARILARA İMZA ATACAĞINA İNANIYORUM

Ahmet'in Akdeniz Üniversitesi öğrencisi olmasının kendilerini sevindirdiğini kaydeden Prof.Dr.Kurtcephe, şunları söyledi: "Ahmet azim ve iradeyle aşılamayacak engellerin olmadığının göstergesidir. Az önce benden, kök hücre ile ilgili çalışmalarımızı bir an önce sonuçlandırmamızı istedi. Çalışmalarımız olanca hızıyla devam ediyor. Ahmet gibi binlerce insana deva oluruz inşallah. Ahmet'in Akdeniz Üniversitesi kimliği ile hayatta büyük başarılara imza atacağını biliyor ve inanıyorum."

AHMET'E ÖZEL SINAV YAPILACAK

Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Program Koordinatörü Ayşegül Ciğer ise Ahmet'in diğer öğrenciler gibi derslerini takip ettiğini ancak sınavlarda yaşanabilecek sorununun çözümü için Yönetim Kurulu kararı alındığını belirterek 'Ahmet'e özel sınav sistemi' uygulanacağını söyledi. YÖK'ün böyle öğrenciler için kararı olduğunu hatırlatan Ciğer, şöyle konuştu: "Biz de bir karar alarak, Ahmet'in sınavları rahatlıkla yapacağı şekilde düzenleyeceğiz. Lise döneminde sınavları test şeklinde olmuş. Burada da sınavların test şeklinde yapılmasını sağlayacağız."

OĞLUYLA BİRLİKTE OKULDA

Baba İbrahim Ortaarmutçu da, her sabah Ahmet ile birlikte okula geldiklerini, oğlunun derste iken kendisinin dışarıda beklediğini anlatarak sözlerini şöyle sürdürdü: "Ders aralarında birlikte kantine gidiyoruz. İhtiyaçlarını karşılıyorum. Ben de bir anlamda yeniden okulluyum."

En büyük isteğinin oğlunun üniversiteyi bitirmesi olduğunu belirten baba Ortaarmutçu, "Ahmet tabuları yıkan bir çocuk. Sosyal bir çocuk. Arkadaşları ile diyalogları iyi. Çevresi geniş. Şimdi sadece dersleri dinliyor, yazamıyor ama ders notlarından çalışıyor. Sınavları da test olarak yapılacak" dedi.

AHMET'İN HİKAYESİ

Doğduktan iki gün sonra yüksek ateş nedeniyle rahatsızlanan ve 1 yaşında serebral palsi hastası olduğu ortaya çıkan 20 yaşındaki Ahmet Ortaarmutçu'nun hikayesi Mudurnu'da başladı. Mudurnu'da doğan ve 1 yaşında hastalığı teşhis edilen Ahmet'in annesi Fatma Ortaarmutçu ile babası İbrahim Ortaarmutçu, zamanlarının büyük bölümünü çocuklarının tedavisi için hastane ve rehabilitasyon merkezlerinde geçirirken, aile Antalya'ya yerleşme kararı alıyor. İlköğretim ve lise dönemlerinde okula hep anne ve babası ile giden Ahmet, 10 yıldır ayaklarıyla bilgisayar kullanıyor. Photoshop, Power Point gibi programları başarıyla kullanabilen engelli gencin tasarımları görenlerin takdirini topluyor.

(SK-HO-Y)

http://www.haber01.com/engelli-gencin-yasama-simsiki-sarilmasinin-oykusu-h83245.html
 

OĞUZ MUCURLUOĞLU
HÜRRİİYET tarih 20.11.2011, 10:42 (UTC)
 Hangimiz engelli

Fatih TEKECİ 7 Ağustos 2011

Ankara Hürriyet muhabiri, henüz 40 günlükken geçirdiği “sarılık” hastalığı sonucu el ve ayaklarını kullanamaz hale gelen 39 yaşındaki spastik engelli Oğuz Mucurluoğlu ile Başkent cadde ve sokaklarında bir gün geçirdi.

Gün içinde yaşananlar, Türkiye’nin başkenti Ankara’da acı bir tabloyu gözler önüne serdi. Engel tanımayan ödüllü Oğuz Mucurluoğlu, kendi engellerini aşmayı başarsa da Başkent’in engellerini aşmayı başaramadı.
Geçirdiği sarılık hastalığının ardından henüz 40 günlükken el ve ayaklarını kullanamaz hale gelen 39 yaşındaki spastik engelli Oğuz Mucurluoğlu, Cuma günü Kızılay’a gitmek üzere, Esat’taki evinden akülü arabasıyla çıktı.
El ve ayaklarını kullanamaması nedeniyle engelli aracını ağzı ve alnıyla yönlendiren Oğuz, çevreden geçenlerin şaşkın bakışları altında Kocatepe Cami’ye doğru yol aldı.

Asansöre bakakaldı

Kaldırımlar üzerine çıkabilmesi için gerekli olan rampaların bulunmaması nedeniyle araç yolunu kullanmak zorunda kalan Oğuz, zaman zaman kaza tehlikesi yaşadı. Konur Sokak üzerinden Meşrutiyet Caddesi önüne kadar gelen Oğuz, karşıya geçebilmek için üst geçite yöneldi ancak burada asansör olmaması nedeniyle bir süre merdiven basamaklarına bakmakla yetindi.
Spastik engelli Oğuz, bu kez toplu taşıma araçlarından otobüse binmek istedi. Tüm sağlıklı vatandaşlar gibi otobüs durağında bir süre beklemesinin ardından otobüs durağa yanaştı. Otobüsün kapılarının açılmasının ardından Oğuz, “Engelli asansörü var mı?” sorusuna, “Yok” yanıtını almasının ardından sadece diğer vatandaşların otobüse binip duraktan uzaklaşmasını izleyebildi.

Asansörde sürekli buton engeli

Karışısına çıkan engellerin kendi engellerinden daha zor olduğunu anlatarak ilerlemeye devam eden Oğuz, Yüksel’den Kızılay Meydanı’na ulaşmak istese de, aracın devrilmesine engel olacak rampanın bozuk olması nedeniyle tercihini Karanfil Sokak’tan yana kullandı. Sokağın sonunda yer alan asansörü kullanmak için kabine bindi ancak asansörün hareket edebilmesi için gerekli olan, “sürekli basılı tutunuz” butonu Oğuz’un engeline bir yenisini daha ekledi. Bu nedenle engeli bir başkasının yardımıyla geçmek durumunda kaldı.
Düşünce özürlü olmamak

Gün içinde, Ankara Hürriyet muhabirine kentin cadde ve sokaklarında tek başına çektiği sıkıntıları anlatan 39 yaşındaki spastik Engelli Oğuz, “Önemli olan düşünce özürlü olmamak. Ben işlerimi gecikmeli de olsa halledebiliyorum. Benden daha mağdur bir yaşama sahip engelli arkadaşlarımın yaşamının kolaylaştırılmasına yönelik bir amaç güdüyorum” dedi.

Dişleriyle 3 üniversite okudu 2 kitap yazdı

DOĞUŞTAN spastik engelli Oğuz Mucurluoğlu, annesi 56 yaşındaki Meral İpek ile birlikte yaşıyor. 22 yaşında anne ve babasının ayrıldığını ifade eden Oğuz, “Babam beni özürlü olduğumdan dolayı kabul etmemiş birisidir. Annesinin kendini yıllarca sırtında taşıyarak okula götürdüğünü anlatan Oğuz Mucuroğlu, şu günlerde üçüncü üniversitesinden mezun olmaya hazırlanıyor. Ellerini kullanamamasına rağmen tüm işini ağız ve dişleriyle yapmayı başaran Oğuz’un, “Dinle kardeşim” adlı yaynılanmış bir kitabı bulunuyor. Azmiyle örnek teşkil eden Oğuz, dişlerinin arasındaki kalemiyle yayına hazırladığı ikinci kitabı, “Sevgililer gününde hiç randevum olmadı” isimli öykü kitabının ise basılmasını bekliyor.

http://www.hurriyet.com.tr/ankara/18430940.asp?gid=140
 

YUSUF ASLAN
yasadikca.com tarih 20.11.2011, 10:33 (UTC)
 Yusuf Aslan 20 Yaşına Kadar 1500'den Fazla Esere İmza Attı

Kan uyuşmazlığı sebebiyle doğduktan sonra sadece sol ayağını kullanabilen Yusuf Aslan'ın yaşama sevinci görenlere örnek oluyor. 9 yaşından itibaren sol ayağını kullanarak kara kalem ve yağlıboya resim yapmaya başlayan Yusuf Aslan, 20 yaşına kadar 1500'den fazla esere imza attı.

Kan uyuşmazlığı sebebiyle doğduktan sonra sadece sol ayağını kullanabilen Yusuf Aslan'ın yaşama sevinci görenlere örnek oluyor. 9 yaşından itibaren sol ayağını kullanarak kara kalem ve yağlıboya resim yapmaya başlayan Yusuf Aslan, 20 yaşına kadar 1500'den fazla esere imza attı. Engellileri "yaşam ağacı" olarak isimlendiren Aslan, onlara "Hayata küsmeyin, korkmayın. İçinizdeki gizli cevheri dışarı çıkarın" tavsiyesinde bulundu.

Erzurum'un Merkez Palandöken ilçesi Yunus Emre Mahallesi'nde oturan 4 çocuklu Aslan ailesinin oğlu, 20 yaşındaki Yusuf Aslan, 9 yaşında kız kardeşinin defterine yaptığı üzerinde vazo bulunan masa resminin etkisiyle ve ailesinin desteğiyle resim yapmaya başladı. Odasını bir resim atölyesine çeviren Aslan, yaşamla barış içinde çalışmalarını sürdürdü. Bugüne kadar 1500'den fazla kara kalem ve yağlı boya resim yapan Yusuf Aslan, Erzurum, İstanbul ve Bodrum'da 5 kişisel sergi açtı. Evini resim galerisine dönüştüren Yusuf Aslan, sol ayağıyla açtığı dizüstü bilgisayarından yayılan müzik eşliğinde kendisini tamamen resim yapmaya veren Aslan, soyut resim yapmayı tercih ediyor. Yusuf Aslan, engellilere "Hayata küsmeyin, korkmayın. İçinizdeki gizli cevheri dışarı çıkarın. Unutmayın ki her insanda bir cevher gizlidir. Onu işleterek mücevhere dönüştürmek lazım" tavsiyesinde bulundu.

Oğlunun yaşama azminden memnun olan baba Abdullah Aslan, "Yusuf kan uyuşmazlığı sebebiyle bedensel engelli oldu. Zamanında kan değişimi yapılamadı. Ancak, hayata hiç küsmedi. Şimdi günlük tutuyor, 'Sol ayağım' isimli bir kitap çıkaracak. Biz de kendisine yardımcı oluyoruz" diye konuştu.

Doğduktan sonra sadece sol ayağını kullanabilen Yusuf, tedavisini de sürdürüyor. Palandöken İlçesi'ndeki Çizmelioğlu Rehabilitasyon Merkezi'nde kolları ve sağ ayağını çalıştırabilmek için tedavi gören Yusuf Aslan, bir taraftan da sol ayağının becerilerini daha da artırmayı hedefliyor.

23.05.11 - DHA

http://www.yasadikca.com/resimlerini-sol-ayagiyla-ciziyor-7311
 

ERTAN DOĞAN
HABER 3 tarih 20.11.2011, 10:26 (UTC)
 İki Parmakla Ne Yapılabilir Ki ?

Ertan Doğan
doganyayin@gmail.com
20 Mart 2011 Pazar
Sevgili dostlarım, Oben Ulu’nun bir yerel gazete için yaptığı röportajı bu hafta Haber3 okuyucularıyla buluşturmak istedim.

-Ertan Doğan kimdir?
-Aslında bu soruyu boş kaldığım anlarda ben de yöneltiyorum kendime. Ben kimim, diye sorduğumda; yaşamı, daha doğarken birileri tarafından ipotek altına alınmış, savaşçı, duygusal, duygusallığı dibine kadar yaşaması yüzünden de çok zarar görmüş, uçuk kaçık, dünyaya hep farklı bir açıdan bakmaya çalışan, fazlasıyla ukala birisiyim, yanıtını veriyorum. Aynı zamanda bir Galatasaray aşığı, sosyalist yaşam tarzını benimsemiş, herkesin eşit şartlarda yaşamasını dileyen ve bunun için çaba gösteren birisiyim.

-Bize biraz hastalığınızdan söz eder misiniz? İyileşme umudunuz var mı?
-Tıbbî tanımı Cerebral Palsy… Halk arasında bilinen adıyla spastik… Erken doğum, doğum sırasında kordon dolanması ve bunun neticesinde beynin oksijensiz kalması sonucu hücrelerin ölümü… Ben, spastiklerin en ağırı sayılıyorum. Çünkü istemsiz kasılmalarım(Autoit) da var. Bu nedenle beynin “yap” dediğini; kaslar ters algılayıp, emrin tersini yapıyor. Yani bir şeye uzanmak istediğimde, kollarım geri çekiliyor en basit anlatımla. Doktorların “bir anne-baba demesini bile öğretebilirseniz şükredin” dediği bir vakayım. O noktadan bu noktalara gelmem tam bir mucize. Çocukken çok uğraştım iyileşebilmek için. Ailem de nerde bir tedavi yöntemi duysalar, hemen oraya götürdüler beni. Ama olmadı, yürüyemedim… Umut her zaman için vardır, zaten umut olmadan insan yaşayamaz ki! Şimdi kök hücre tedavisinin geliştirilmesini bekliyoruz. Başta ülkemiz olmak üzere tüm ülke yöneticilerinin kök hücreyi geliştirme konusunda bilim insanlarına daha çok destek vermesi gerekiyor. Ancak olmuyor diye kahretmeli miyim? Geçmişte çok gelgitler yaşadım. Yaşamdan koptum yıllarca. Sonra annemin yardımıyla düşündüm. Her insan bir görev için dünyaya gelir. Benim görevimse; böyle bir durumdayken bile “ben de varım” diyebilmek. Kontrol edebildiğim iki parmakla insan ne yapabilir ki deyip, kaderime yenik düşebilirdim. Buna boyun eğmedim. Kendime yeni bir kader çizdim ve şimdi mutluyum…

-Yazarken zorlanmıyor musunuz? Size destek veren oldu mu?
-Tabi ki zorlanıyorum. Bir gün bir günümü tutmuyor. Bazen kasılmalarım azalıyor, bazen had safhaya ulaşıyor… İlk kitabım iki yüz bin karakterin üzerinde, ikincisiyse dört yüz bine yakın; her karakter telefonun tuşuna bir kere basmak anlamına geliyor. Kasılmaları olan birisinin telefonu ne zorluklarla tuttuğunu tahmin edebilirsiniz. Bazen oluşturduğum mesajların sonuna geldiğimde telefon elimden fırlayıp kapanabiliyor. Tabi bu da o bölümü tekrar yazmam anlamına geliyor. İkinci kitabımın başına gelenleri ise hiç anlatmayayım. Çok gece yorgunluktan uyuyamadığım oluyor. Çünkü kaslarım dayanılmaz derece ağrıyor. Mecbur değilim yazmaya ama kendimi bir işe yarar durumda görmek mutlu ediyor beni. Yazmadığım zamanlarda suçluluk hissine kapılıyorum. En büyük destek ailemden geliyor. Özellikle annem neredeyse yirmi dört saatini ayırıyor bana. İlk kitabımın çıkmasında desteği olan Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven’in yaptığını unutamam. Sağ olsun, ne zaman desteğe gereksinimim olsa hep yanımda oluyor.

-Biraz da siyasetten söz edelim, ülkenin şu anki durumunu nasıl görüyorsunuz?
-Son zamanlarda yakın tarihimizi bir kez daha inceleme fırsatı buldum. Altmış yılda değişen bir şey olmamış. İleri gideceğimize gerilemişiz kazanımlarda. Bu gün yine basın özgürlüğünün kısıtlanmasından, demokratik hakların genişletilmesinden, darbelerden konuşuyoruz. Korkarım altmış yıl sonra da pek bir şey değişmeyecek. Değiştirecek olan, insanlar… Ancak bilinçlenmeden bu gerçekleşir mi? Okumayan toplumdan ne bekleyebilirsiniz ki? Umudumu kaybetmemeye çalışıyorum, ama Pollyannacılık da oynamıyorum.

-Sevgili Ertan, birkaç gün önce “Ben de Varım” isimli ilk kitabınızın ikinci baskısının Doğan Yayınları’ndan çıktığını öğrendik. Gördük ki ikinci baskıda bir kapak değişimine gitmişsiniz. Hoş, çarpıcı bir kapak olmuş. Neyi anlatmaya çalıştınız?
-Evet, ikinci baskıda kapağın değişmesini özellikle istedim. İlk baskıda, kendi fotoğrafımın üzerinde hoş bir uzay görüntüsü vardı. İkinci baskıda; göz alabildiğine uzanan bir arazinin ortasında büyükçe bir kafes ve bu kafesin içinde boş bir tekerlekli sandalye var. Tekerlekli sandalye kafesin demir parmaklıklarını kırmış, doğaya ve özgürlüğe doğru adım atıyor. Aslında bu kapağın tasarımı ilk sözcükler kâğıtla buluşmaya başladığından beri vardı beynimde. Tam olarak anlatamadım herhalde, o yüzden ilk baskıda yaşama geçirilemedi bu düşünce. Kitabı alanların da anlayabileceği gibi, dört duvar arasına sıkıştırılmış yaşamların duvarları yıkıp, toplumla kucaklaşmasını anlatıyor kapak.

-Kitapta kendi yaşamınızdan kesitler yer alıyor. Her engellinin yaşamı zordur. Peki; siz, Türkiye’deki engellilerin yaşamını nasıl görüyorsunuz? Yani toplum engellileri özümseyerek mi hareket ediyor?
-Her konuda olduğu gibi zaman zaman engelliye bakış konusunda da toplumu anlamakta güçlük çekiyorum. Sözde, engelli denilince toplumumuz çok duyarlı. Ancak pratikte bunun hiç de öyle olmadığını üzülerek görüyorum. Toplumumuzda engellinin eline üç beş kuruş sıkıştırılınca onun tüm sorunları çözülüyormuş gibi bir kanı var. Ben inanıyorum ki birkaç kişi dışında hiçbir engelli bu durumdan hoşlanmıyordur. Yani verilen üç beş kuruş yalnızca veren kişinin vicdanını rahatlatması anlamına geliyor. Bizler tıpkı siz sağlıklı olanlar gibi çalışmak, ürettiklerimizle var olmak ve anılmak istiyoruz. Gelenlerle ve halen orada yaşayanlarla konuşmalarımda Avrupa’daki toplumların engelliye bakışının çok farklı olduğunu anlıyorum. Gelişmiş ülkelerde, üretebilen engellileri devlet ve toplum destekliyormuş. Benim ve benim durumumda olan arkadaşlarımın çabalarıyla, umarım bir gün, gelişmiş ülkelerdeki toplumların bilinç düzeyine erişecek ülkem.

-Birkaç gün sonra Kadıköy’deki bir söyleşide katılımcı olacağınızı biliyorum. Engellilerin bu şekilde kendilerini gösterebilmeleri önemli değil mi, sizin bu savaşınız için?
-Tabi ki çok önemli… Beni davet eden Başkan Selami Öztürk’e, engellilerin de sesini duyurabileceği bir etkinliğe ev sahipliği yaptığı için teşekkür ediyorum. Ben de bu toplumda yaşıyorum ve gözlemlediklerimi kaleme alıyorum. Sorunlarını anlatmaya çalışan çiftçilerin bir siyasi lider geliyor diye polis tarafından gözaltına alınıp liderin o şehirden gitmesine dek tutulması, “babam işsiz” diye bağıran çocuğun yine aynı lider tarafından tartaklanması, sesini yükselten medyanın ağır vergi cezasına çarptırılması, gazetecilerin tutuklanması yüzünden; yitirdiğimizden kaygılandığım “demokrasiyi” söyleşimin konusu olarak belirledim. Gazetecilerin yazdıklarından dolayı hapse atıldığı bir ülkede demokrasiyi konuşmanın güçlüğünü yaşayacağım. Toplumun neden hala seksen darbesinin etkisi altında yaşadığını ve olaylara tepki vermekten çekindiğini tartışacağız. İstanbulluları Caddebostan Kültür Merkezi’ndeki bu söyleşiye bekliyorum, demokrasiye ve özgürlüğe sahip çıkmak için.

-Zaman ayırıp sorularıma verdiğiniz içten yanıtlar için teşekkür ederim.


http://www.haber3.com/iki-parmakla-ne-yapilabilir-ki--106411y.htm?interstitial=true
Kaynak : http://www.haber3.com/iki-parmakla-ne-yapilabilir-ki--106411y.htm?interstitial=true#ixzz1eEtDW3M0
 

<-Geri

 1 

Devam->

 
 
  Bugün 6 ziyaretçi (6 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol